
Luzhetsia
Solarowis’in göbeğinde yer alan Luzhetsia Krallığı, görkemi ve soğuk duruşuyla adeta taşlara kazınmış bir ihtişamdır. Göğe uzanan kara kuleleri ve devasa, çatık surlarıyla ziyaretçilerini daha ilk bakışta ezer. Kalın taşlarla örülmüş, zamana ve savaşa direnmiş kalesi, şehrin kalbinde karanlık bir taç gibi yükselir; sarp duvarlarında savaşın ve ticaretin izleri hâlâ taşların soğuk yüzüne sinmiştir.
Şehrin sokakları dardır ve binalar birbirinin üstüne yığılmış gibidir; taş balkonlar, birbirine yaslanan çatılar ve sokağın ışığını neredeyse tamamen yutan gölgeler… Bu karmaşanın ortasında, pazar yerlerinden yükselen çığlıklar ve ticaretin hummalı yankıları, şehrin damarlarında dolaşan bir uğultu gibidir. Burada yaşam, acımasız ve hızla akar.
Luzhetsia halkı, gurur ve korkunun gölgesinde yaşamayı öğrenmiştir. Yabancılara duyulan nefret, sokak köşelerinde fısıltılarla dile gelir; Solarowis yerlisi değilsen, bu şehirde yalnızca üç kader seni bekler: kölelik, sürgün ya da ölüm. Her ticaret kervanında, her geminin ambarında kaybolmuş çığlıkların yankısı duyulur. Ancak, bu karanlık düzenin altında, Luzhetsia’nın taş sokakları hâlâ zenginlik ve güçle doludur.
Ve gece çöktüğünde, şehrin kara taşları ışığı yutan bir denize dönüşür; kulelerdeki meşaleler yalnızca yukarıyı aydınlatır, aşağıda ise yalnızca gölge ve sessizlik hüküm sürer.